Blog Listem

10 Eylül 2009 Perşembe

KARŞILIKSIZ ÇEKTE CEZAİ YAPTIRIM KALDIRILMALIDIR

www.tips-fb.com


Karşılıksız çek de cezai yaptırım kaldırılmalıdır
Karşılıksız çek de cezaî yaptırımı kaldırdığımız zaman ticarî hayatın sekteye uğrayacağı, çek kullanımının azalacağı dolayısıyla dolaşıma çek yo­luyla çıkarılan parasal kıymetin azalmasıyla çek yoluyla yaratılan ticarî geliş­menin gerileyeceği şeklindeki eleştiri gerçeği yansıtmamaktadır. Çeke cezaî yaptırımla sağlanan güvence sanal ve aldatıcıdır. Dürüst insanlar zarar görmek­tedir. Çekte cezaî yaptırımla Devletin gücünün sağladığı güvence ile rahatlayan insanlar, ticari hayatın temel kurallarından olan, iş yaptığı kişiyi araştırma so­ruşturma, güven duymada itidallik kısacası basiretli davranmayı terk etmekte­dir. Bunun sonucunda ticari hayattaki bu boşluk sahtekâr kişi­lerce rahatça dol­durulmaktadır. Dürüst insanlara hizmet etmesi gereken bir kurum sahtekârlara hizmet etmektedir. Çekte cezaî yaptırımın kaldırılma­sıyla çekin diğer kıymetli evraklardan önemli bir farkının ortadan kalka­cağı bir gerçektir. Bu gerçeğin yanında şunu da söyleyebiliriz. Çek asli fonksi­yonu olan nakit para karşılığı ve görüldüğünde ödenecek olması po­zisyo­nuna, daha da yaklaşacaktır. Çek karşı­lıksız kaldığında cezaî yaptırım olma­yacağını bilen insanlar, çok güvendikleri dürüst insanlardan çek kabul ede­ceklerdir. Bu durumda sözüne ve davranışına güvenilir insanlar ticari ha­yatta söz sahibi olacaklar, sahtekârlara bu anlamda tanınan kredi de tü­ken­miş olacaktır. Ayrıca taraflar arasındaki özel alacak borç ilişkisinden doğan karşılıksız çek keşide etme fiiline hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi, devletin alacaklının yanında taraf olduğu anlamına gelir ki, devlet yargılama faaliyeti sırasında hiçbir şekilde taraf olmamalıdır.

Hürriyeti bağlayıcı ceza ancak, çok ağır ve kamu düzenini ciddi şe­kilde bozucu fiillerde uygulanmalıdır. Öte yandan Türkiye’nin de taraf ol­duğu, “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşme” (Av­rupa İnsan Hakları Sözleşmeleri) çerçevesinde imzalanan ancak ülkemizin katılmadığı 4 sayılı protokolün birinci maddesi, özel hukuk alanında “borç için hapsedilmeme” kuralını öngörmüştür. Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu ve onayladığı uluslara­rası nitelikteki sözleşmelerde de açık olmasa da kişi­nin borç nedeniyle özgür­lüğünden yoksun bırakılamayacağını öngören hü­kümler bulunmaktadır. Ulusla­rarası hukukta yer alan tüm bu belgeler bir­likte değerlendirildiğinde genel eği­limin, borç için kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması veya insan haysiyeti ile bağdaşmayan diğer ceza ve uy­gulamalara maruz kalmaması yolunda olduğu görülür. Bu itibarla karşılıksız çek keşide etmek eylemi nedeniyle borçluyu, “cezaevine girmek veya cezaî yaptırımla karşılaşmak” gibi ikilemle karşı kar­şıya bırakarak mahkemeler ve savcılıkları borç tahsili için aracı kurum olarak kullanmanın terk edilmiş bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz.

Karşılıksız çek suçunun faili, müştekiyle girdiği sürtüşmenin verdiği kız­gınlıkla karşılıksız çek keşide etme suçu nedeniyle Devletin tayin ettiği para cezasını öncelikle ödemeyi yeğlemektedir. Çek lehdarı müştekinin ya­nında, birde Devletin verdiği ceza nedeniyle alacaklı duruma geçtiğini söy­leyebiliriz. Devlete olan borç ödenmediğinde borcun hapse çevrilmesi teh­didi karşısında ve yukarıda belirttiğimiz gibi alacaklıya hûsumeti nedeniyle sanık, Devlete olan ceza niteliğindeki borcu ödeyerek tümden ceza tehdidin­den kurtulmaktadır. Bu durumda ise alacağını alamayan çek lehdarı müşteki için en istenilmeyen sonuç gerçekleşmektedir. Neticede alacaklı olan müş­teki tatmin edilmemekte, borçlu olan sanık ise, Devlete yaptığı ödemeyle kıt olan malvarlığı azaldığı halde ala­caklının icra takibi tehlikesi devam et­mek­tedir. Bu arada mahkemelerimiz, hu­kuk felsefesi açısından toplumun bir sorununu istediği gibi çözemediği gibi, büyük bir iş yükü ile mesaisine de­vam etmektedir. Ayrıca mevcut yasal düzen­lemede borçlu, mahkeme safha­sında alacaklı olan müştekiye, borcun faizi ve masrafından feragat etmesini ayrıca alacağın aslından da tenzilat yapmasını talep ettiği, aksi takdirde Devlete olan bedeli ödedikten sonra kendisine her­hangi bir ödemede bulun­mayacağını beyan edebilmektedir. Uygulamada karşı­laşılan bu durum gös­termektedir ki, onca uğraşıya rağmen bir kıymetli evrak olan çeke cezaî yaptırım ile saygınlık kazandırmak mümkün olamamıştır.

Asliye ceza mahkemelerinin iş yükünün önemli bir bölümünü Çek Ka­nunundan doğan dosyalar oluşturmaktadır. Aşağıdaki tabloda da görül­düğü gibi 1989 yılından 2003 yılına kadar yıllar itibariyle Türkiye gene­linde ceza mahkemelerine Çek Kanununun uygulanması ile ilgili açılan da­vaların önemli bir yekûn tuttuğunu söyleyebiliriz. Çek Kanununda 2003 yılında yapılan deği­şiklikle karşılıksız çek keşide etmek suçuna doğrudan cezaî yaptırımın kaldırıl­masıyla 2003 yılı sonu itibariyle toplam dosya sayı­sının 131.790’a kadar gerilediği görülmektedir.

Tüm ceza mahkemelerine (DGM, çocuk, ağır ceza, asliye ceza, sulh ceza, trafik ve icra ceza) 2001 yılında 3.441.037 dava gelmişken, bunun 307.381’ni (tüm ceza davalarının yaklaşık %10’u) Çek Ka­nunundan ceza mahkemelerine gelen davalar oluşturmaktadır. Bu davalar için savcılık aşa­masından başlayarak sanıkların nüfus ve sabıka ka­yıtları gibi tüm deliller ve bilgiler getirilmekte, bir ceza davası için gereken her şey yapılmakta, onca emeğe rağmen bu davaların büyük çoğunluğu be­raat, davanın düşmesi ve diğer kararlar şeklinde hüküm kurularak sonuçlan­dırılmaktadır. Bu itibarla bor­cun ödenmesi, müştekinin vazgeçmesi veya çekteki şekli şartların eksik­liği gibi sebeplerle çoğunlukla düşme veya orta­dan kaldırma ile sonuçlanan bu davalarda savcılık ve ceza mahkemelerinin soruşturma ve yargılama için ayırdığı emek, mesai ve masrafların karşılığı­nın verimli olarak alındığını söyleyemeyiz. Tablo II’den de anlaşılacağı üzere 2002 yılı itibariyle ceza mahkemelerinde, çocuk mahkemelerinden sonraki en uzun yargılama süre­sinin asliye ceza mahkemele­rine ait olduğunu görmekteyiz.

Asliye ceza mahkemelerinde yargılamanın uzun sürmesinde karşılık­sız çek keşide etmek suçundan kaynaklanan iş yoğunluğunun önemli katkısı vardır. Karşılıksız çek keşide etmek suçlarında sanıkların, ellerinden geldi­ğince, borcu daha sonra ödemek veya borcunu yüksek enflasyonla eritmek düşüncesi­nin borçluda hâkim olması gibi düşüncelerle, yargılamadan kaçma yolunu seç­mesi, mahkemelerin iş yükünü ciddi şekilde arttırmaktadır. 4814 sayılı Kanun sorunu bu yönüyle çözememiştir. 4814 sayılı Kanunla Çek Kanununda yapılan iyileştirmelerin yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Çek suçlarından kaynaklanan iş yoğunluğunun çarpıcı bir örneği İstanbul Bağcı­lar Adliyesi Asliye Ceza mahkemelerinin dosya sayılarında kendini göster­mekte­dir. 2003 yılı sonu itibariyle Bağcılar Birinci Asliye Ceza Mahkeme­sinin toplam dosya sayısı 9.080, İkinci Asliye Ceza Mahkemesinin dosya sayısı ise 10.454’dür. Bu mahkemelerin yargı çevresinde bankaların takas mer­kezlerinin bulunması nedeniyle karşılıksız çek keşide etmek suçundan kay­naklanan dosyaların bu mahkemelerin iş yükünü aşırı derecede arttırdı­ğını söyleyebiliriz.

Değerlendirme ve sonuç

Evrensel hukuk kuralları, uluslararası sözleşmeler ve yukarıda açıkla­nan sebeplerle, Çek Kanununun uygulamasından doğan “karşılıksız çek keşide etmek suçu ile çek karnesini süresinde iade etmemek ve yasaklı olduğu süre içinde çek keşide etmek” fiillerinin suç olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Bu amaçla Çek Kanununun yeniden gözden geçirilerek bazı maddelerinin ta­mamen yürürlükten kaldırılması ile bu Kanundan doğan suçlar ortadan kalka­caktır. Böylelikle bu Kanundan dolayı yargıya intikal eden dosya da kalmaya­caktır. Bunun sonucunda çekin itibarını kaybedip kaybetmeyeceği sorusu akla gelebi­lir. Yukarıda etraflıca açıkladığımız gibi çeke cezai yaptırım ile itibar sağlama­nın çekten istenen fonksiyonun sağ­lanmasında faydalı olmadığı görülmüştür. Çekte cezai yaptırımın ortadan kaldırılmasıyla ortaya çıkan boşluğu doldurmak için bankaların sorumluluk alarak garantili çek uygulamasını yaygınlaştıracak­ları değerlendirilmekte­dir. Çeke ancak çeki piyasaya süren bankalar itibar sağ­layabilir. Doğru uy­gulamanın da bu şekilde olması gerektiği değerlendirilmek­tedir.
A.Ç

Alıntı:www.yayin.adalet.gov.tr

0 yorum:

Yorum Gönder

“Hiç kimse yalnızca borcundan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz’’

 
Anasayfa | About | Link | Link
Simple Proff Blogger Template Türkçe ÇeviriByNcdt .. ..